Pencerelerin neden kapalı İstanbul? Işıkların neden yanmıyor? Dışarı, ışıklar niçin sızmıyor? Bu kadar mı sessizsin bugün?
Sessiz çığlıklarla dolu her yer. Herkes bir şeyler söylemek istiyor; ama pencereden bile bakmıyorlar. Korkudan mı; yoksa umutsuzluktan mı? Ey güzel İstanbul’um. Neleri barındırırsın sen içinde, yansıtırsın onları köpüklerinde, için açılır çiçeklerin dibinde, kopartmaya kıyamazsın! Rüzgara yön verirsin savursun diye kokularını. Herkes koşar bir tarafa, yaprakların dağılır etrafa.
Kum gibi, hüzün gibi, seni bulur gibi…
Kollarını açar sarılmak istersin İstanbul’a. Kucaklar seni martılar, gökyüzü, sahile vuran dalgalar.
Aç pencereni ey İstanbul. Işık dolsun içeri, yeşersin yapraklar, koşsun kuzular hoyratça, ne olacaklarını düşünmeden salınsınlar salıncaktan çocuklar, toprağa bassın ayakları, bastıkça yeşersin otlar, sevgi çığlıklarıyla dolsun her yer, herkes yetişsin gitmek istediği yere, iyilikle baksın insanlar birbirlerine, incir çekirdeğini doldurmayan nedenlerden kırmasınlar birbirlerini. Lütfetsinler sıralarını, kovmasınlar sevgiyi yüreklerden, uçurumun kenarında olan kimseye dokunmasınlar, ayağını kaydırmasınlar, bıraksınlar; aksın her şey.
Rüzgarın sana, dalgaların denize, çocukların neşeyle dolacakları bir yer ol İstanbul. Kaldır başını, kanma yad ellere, bırakma kendini kimseye. Sevmeye sevilmeye izin ver.
Geçsin sevgililer kız kulesinden, solusunlar boğazı en derinden, nadir kalan korularında koşsun melekler,
İzin ver onlara izin ver.
Aksın suya hüzünler, gemiden önce geçsinler köprüden.
İzin ver onlara izin ver!
Oltalara gelsin umutlar, renk versin yüreklere derinden, göz kırpsın karşı sahildeki ışıklar.
İzin ver İstanbul’um izin ver!
ALİ AYDIN / ADALARHABER